Bu Blogda Ara

3 Aralık 2016 Cumartesi

ELİF’İN ÖYKÜSÜ 2

Ali, yanıma oturdu.

Bazı gereksiz şeyler konuştu. Olması gerekendi belki, ama burada söylenmesi gereksizdi bence. 

‘Davranışlarını anlar gibi değilim,’ diyecekti ki, başımı çevirmeden konuştum.

“Dinle Ali, dedim, seni aramadığım, ya da senden kaçar gibi göründüğüm doğru değil. Bu kutsal mekanda bunlara gerek yok.”

Ali’nin içi rahatlamıştı.

"Nikahlımsın, dedi sonra, en azından günde bir kez selamlayabilirdin mahremini.”

“Gerek yok, demem seni hafife almam anlamı taşımıyor elbet. Birinin gerekliliğini duyumsamak anlamı benden uzaklarda.”

Bunları söylerken - kısa süreli de olsa - Ablasının yokluğu ona dayanılmaz geliyordu.

“Bilmiyorum ömrümde bir daha bu yerleri görebilir miyim. Göremem faraziyesiyle insanlardan kaçmak, dilini dişini bilmediğim insanlar arasına dalarak günümü Ma’budumun hayaliyle geçirmek istiyorum.”

-----------

ARALIK ORTASI

Öyle de oldu.

Düşündüğüm gibi.

Ablam.

Beni, kaldığı oteline davet etti.

Endonezya`lı kadınlar çevremi sarmıştı. Sonradan öğrendiğime göre merak ediyorlarmış, çünkü günlerce konuşulan konu benmişim. Ablam; “Bir gün size birini getireceğim ki, tam hacılık vasıflarına vakıf” dermiş akşamları.

Diğer odalardan da geldiler. Kadınlar, dokunmadık yerimi bırakmadılar. Bunun 3 nedeni vardı:

• `Hacılık bana da bulaşsın,` düşüncesinde olanlar,

• Benim kutsal biri olduğunu düşünenler,

• Ve kendi uluslarının insanlarından apayrı bir yaratılışta olduğumun düşüncesini içlerinde taşıyanlar.

Onlara göre, hacılık vasıfları taşıyan biri ayaklarına gelmişti.

Biri saçlarımı öperken, biri de küpelerimi çekiştirdi, diğeri ise başörtümü kendi başına taktı. Öteki ise, ‘burnu neden bizlerin burnu gibi değil, neden gözleri çekik değil’ düşüncesiyle suratımda el değmedik ve öpmedik yerimi bırakmadılar.

Küpem çekiştirilince acı hissettim ki, ‘küpeye hiç de gerek yokmuş.’ diye düşündüm.

Bir birlerine Meri diye hitap etmeleri beni şaşırttı.

Sanki burada herkesin ortak bir adı vardı: Meri.


Gözlerimi iri iri açmış, çevreme şaşkınca bakındığımdan, bende afallama emarelerini gören yaşlı bir kadın gülerek bana doğru yürüdü. Yüzümü avuçlarına aldı ve ‘Meri’ dedi.

Bunun üzerine, hep bir ağızdan MERİ diye haykırdılar.

O günden sonra adım Meri oldu. Meri geldi, Meri gitti.

Artık vatandaşlarımdan çok onların arasında kalıyordum.

---------

Benim öyle basit yaratıklardan olduğumu düşünenleri şeytan çarpsın.

----------

Bir yatsı namazı sonrası.

Vakit epey geçmişti.

Bıraktığım yerde ablamı abdest alıyor buldum.

Zemzemle abdest almak elbet hoş.

“Meri, sen ne mırıldandın,” dedi ablam.

“Zemzemle abdest herkese nasip olmaz,” diye mırıldandığımı söyledim ablama.

-------------------
AÇIKLAMA

Bu, “ELESTÜ Bİ RABBİKÜM” Emrine cevaben verdiğimiz, “BELA” sözümüzü yerine getirmek için dünyanın yedi harikasını görmek üzere uzaklardan gelen benim ve Ablamın öyküsü.
Gelen, nişanlım Ali idi.

---------------------

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder