Bu Blogda Ara

5 Temmuz 2012 Perşembe

KÜTÜPHANE

5 TEMMUZ 2012

öğle sonu

Çarşıdayım.
Sıcak bir gün. Neden geldim ki, diyorum kendi kendime.
Boşa yorul diyor içimden bir ses. Boşa kürek çektin. Gel bu işlerden vaz geç.
Ölsem de vaz geçmem. Araştırmam lazım, şehrimin evvaliyatını. O gün kütüphanede de öyle dedim ya belgeleri önüme getirmede üşenen şefe ve iki memuruna. ''Bu işleri  kendim için yapmıyorum. Gelecekte torunlarımız okuyacak, bilgi sahibi olacak kentinin gizlenmiş şairinden, yazarından, düşünüründen, her şeyinden.''

yine kütüphane

Aman Allah'ım gözlerime inamamıyorum. Aylar önce başlayan tadilat daha tamamlanmamış. Merdiven işinde bir çalışan var. Var ama dönüşte  o da yok.
Beni tanıyan yetkili beni en yukarı çıkarıyor. Şimdi gördüklerime inanması daha zor. Onlarca bilgisayar, klavyeleri, aksasuarları. Her şey toz altında. Adam, üzerlerini kapatır. Kullanılmayan kitapları da çuvallara doldurur. Kitaplar, cidiler için de toz olmasın diye önlem alır. Herbiri bin liradan değerli olan makineler içine işleyen toz sonrası çalışacak mı? Çalışsa bile ömrü ne kadar olacak?

Sonra şöyle de düşündüm: Evimizde tamirat olsa, burdakilerin binde bir değerindeki eşyamızı ne yaparız?

çıkınca   

Sıcak.
Yürüyorum.
Acaba saat kaç oldu, diyorum ve telefonu alıyorum. Çavuş abim aramış. Ben neden duymamışım. Duymaman normal diyor içimden bir ses. Öyle ya, kütüphanede moralim sıfırken vuku bulmuş bu arama.
Çavuş abim'le konuşuyoruz. (Çavuş abim, dedimse öyle basit adamlardan değil. Çocukken bize yön verdiği için  Çavuş abi derdik. Asıl adı Yunus Nacar. Albaraka'nın, Anadolu Finansın yönetiminde bulundu. Sanırım faizsiz bankaların başkanlığını bile yaptı. Emekli oldu. Şimdilerde bir büyük şirketin yönetiminde.)  Kökümüzle ilgili araştırmamı beğenmiş. Kutladı. Gönendim.  Hele Darende'den  sözederek ipucu vermesi beni çok sevindirdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder