Bu Blogda Ara

6 Ocak 2012 Cuma

İSTANBUL GÜNLÜĞÜ 1

 



26 Haziran, cuma

Akşam

İstanbul’a gitmek için otobüsle yola çıkıyorum. Bayanım, benden 1 gün sonra çıkacak ve uçakla gelecek, oğlumun evinde buluşacağız.

*

27 Haziran, cumartesi

Kuşluk

15 saat süren otobüs yolculuğundan sonra İstanbul’dayım.

Oğlum beni karşılıyor.

Ona, "beni bırak, anneni karşıla. " diyorum.
Diyorum ama hanımım, hava limanında bir arkadaşımın karısıyla tanışıyor. Hanımımı eve yakın bir yere bırakıyorlar.

*

ÜSKÜDAR

Bir kahvehaneye oturuyorum.

İnsanlar önümdeki kaldırımdan geçiyorlar, sonra masalara oturuyor, kimi gazetesini okuyor, kimi simidini yiyor, kimi de çok yakında olduğu halde görünmeyen denize bakıp düşünüyor.

Velhasıl aşinası olmadığım insanlar.

Çınaraltında biri dikkatimi çekti.

Elindeki kitabı okuyor, bazen duruyor kitabın boş yerlerine notlar alıyordu. İyi biliyorum ki aldığı notlar boşuna değildi. İş olsun cinsinden yapmıyordu bunları.

İşte bir yazar, diye düşündüm. İşte bu orta yaşlı adam acı taşımaz gibi geliyor bana. Mutsuzluğu yok edilemeyen biri.

Bilmiyorum neden bu kanıya vardım? Bu zamanda acı taşımayan birini bulmak olası mı? Bir çay daha içmem gerekiyor. İşte böyle düşündüm. Kalkıyorum. İnsanlar geçiyor çevremden. Nereye gideceğimi biliyor muyum? Acaba hangi yöne gitsem?

*

ÖĞLEYE DOĞRU

Artık evdeyiz.

Hanımım, hava limanında teyzesinin kızı Helana ile karşılaşmış. Yanında torunu varmış. Çocuk 1.5 / 2 yaşlarındaymış. Annesini kaybeden çocuk fena şekilde huysuzluk yapıyormuş. Helana, zaman zaman sinir krizi geçirirmiş. İstanbul’daki varlıklı ablası, “Yanımıza gel, istediğin kadar bizimle kalırsın, dinlenirsin, üzerinde oluşan stresi atarsın. Yazlıktayız. Tatil yaparsın. Senin torunun H. Can, benim torunumla oynarlar.” demiş Helana’ya. Yani bunları Çavuş abi'min karısı demiş. Asıl adı Yunus olsa da biz ona çocukluğumuzda böyle hitap ederdik. Birlikte öğrencilik yaptık yine bu sıfatı kullandık onu çağırdığımızda. Ankara’da, üniversite öğrencisiyken Çavuş abim kaza geçirdi. Kazada ölenler oldu. O, hassas bir organı olan gözünden yaralandı. Hergün güzel bir şekilde gözünü temizlerdim. Demek istediğim şu: Kısa süren İstanbul günlerinde onun beni aramasını bekledim.

*

Öğleden sonra

Eve Karal isminde bir kız geliyor. Karal Kostarikalı. Orta boylu, etine dolgun. Koyu beyez ama mat olmayan badana rengine benzer aydınlık bir yüze sahip. Karal'ın ülkesi 4/5 milyon nüfusa sahipmiş. İstanbul'un 1/3 'ü kadar. Karal, Faruk'un işyerine gelmiş. Türkiye’deki şirketin uzantısı da Karal'ın ülkesinde bulunuyormuş. Kostarika'dan İstanbul'a bilgi alış verişi için gelmiş. Faruk'un bölümünde kalmış hep. İstanbul’da kalış süresince ilgilenmeye, ona İstanbul’u tanıtmaya Faruk görevliymiş.

Artık odada 4 kişiyiz. Ben, hanımım, Faruk ve Karal.

Karal için düşündüklerimizi Faruk aracılığı ile genç kıza sorduk. İstanbul’u ve insanlarını çok sevmiş. Bize ülkesinden bahsetti. Karal'a memleketten getirdiği yiyeceklerden ikram etti hanımım. Karal dolmayı ve sarmayı severek yedi. Sonra da dondurma. Karal dondurmayı çok sevdi. 2. defa istedi. Ayrılırken hanımımla birbirine sarıldılar. Uzun yıllar birlikte kalmışlar gibi ayrılıkları zor oldu.

Hanımım Karal’ı çok sevdi. Sonra Faruk’a demiş ki: “Türkiye’de bir annem olmasını isterdim.” *

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder