Bu Blogda Ara

25 Nisan 2015 Cumartesi

SELİM DEMİRYÜREK'in ÖYKÜSÜ 2 (Bir Yıldız Kaydı Rüyamda)


Bir Yıldız Kaydı Rüyamda
Selim DEMİRYÜREK
       -Anne….!
        Sessizlik.
        -Anne…!
        Ses, boşluğa haykırış. Boş koridoru yalayıp demir ranzalara çarparak yönünü kaybeden bir ses: Anneee…!
       Cevap yok. Şimdilik. Camları titretmeye mecali olmayan, aslında içinde bin bir soruyu,  öfkeyi, özlemi içeren bir haykırış. Görünürde boşluğa; lakin tüm dünyaya; dünyanın da içinde olduğu sınırlarını kendi de bilmediği tüm kainata haykırış. Cevap beklemeden. Ümitsizliği tınısına hapsetmiş bir haykırış: Annne!
       Yere çöktü. Yapacağı başka bir şey de yoktu aslında. Sarı ve kirden yapağı haline gelmiş saçlarının uçları, gözyaşıyla ıslanmış hırçın ve öfkeli duruşunun fotoğrafında göze çarpan bir ayrıntı olmuştu adeta. Şehre gitmeyi çok isterdi; ancak böyle bir şehre şimdi lanet ediyordu yaptığının ne olduğunu bilmeden. Yüreği yaşından büyüktü Ayşe’nin. Bu nedenle sözleri dağlardan çığ koparacak kadar gürültülü, bakışı bir şahini kıskandıracak kadar sert, duruşu bir aslan kadar heybetli olmalıydı Ayşe’nin.  Bu lanet şehre, insanlık ayıbı yaratıklara ve her melanetin mubah olduğu öyle bir hayata ancak böyle dayanılırdı. Ama Ayşe dayanmak felan istemiyordu. Onun isteği bir çiklet istemek kadar basit, bir bardak su istemek kadar doğal, gözünü bastıra bastıra ufalamayı istemek kadar kolay ve güneşi tutmayı istemek kadar imkânsızdı. O imkansız kısmını bilmeden basit, doğal ve kolay olduğunu zannederek ve cevapsız kalışın da hırçınlığıyla kendi aleminde annesine, gerçekte duvarlara, öfke sinmiş sesiyle bir kere daha bağırdı: Anne!!!
        Asla cevap alamayacaktı. Bilmiyordu.
***
-Kızım bekleme, hadi.
-Geliyorum anne.
Keşke gelmesem, ölsem hayır onu istemek günah. Böyle de yaşanmaz ki!
-Hadi..!
-…
-Saniye dedim!
- Tamam.
         İki buçuk yıl olmuş ne aradı ne sordu.  Bir de çocuk var. Ayşe’m, canım kızım. Adı batsın, Allah canını alsın. Beddua etme, günah! Ya benim bu çektiğime can mı dayanır?
            Annem, gururu adının önünde olan, yeleğinin cebinde kocasının kazandığı parayla dolu cüzdanı taşıyan, vara yoğa kurban olan… Oğul delisi, dindarlığı; kısa eteği, yarım baş örtüsü ve ‘benim kalbim temiz’ nutkundan ibaret olan, yüzündeki çizgileriyle her an birini azarlamak için fırsat kollayan, doğuştan ihtiyar yürekli kadın. Düşmanına dahi ikramda bulunmak için kendini feda edebilecek kadar cömert; kızına zorla verdiği eşyadan para alacak kadar cimri kadın: Gülistan. Adıyla mütenakız kadın.
- Kendi gitti p…i de arayıp sormuyor, şunun derdine bak!
- …
- Daha onun haltını karıştırma!
- …
- Böyle olacağını bilsem…
            Bilsen ne olurdu? Beni mi vermezdin? Şimdi koca bulmuyor musun? Boşanmamış olduğum halde? Oğluna bekçilik yapmam için beni okula mı gönderirdin? Yok sen benim o..bu olmamı istemezsin değil mi anne! Şimdi neyim? Hiçim. Evde yüküm. Boğazım çok büyük, hepinizden çok yiyorum, içiyorum, savın başınızdan beni.
- Böyle olacağını bilsem vermezdim.
             Ne yapardın? Diyemiyorum. Çünkü hep o konuşmalı, o haklı olmalı, o bilmeli, o dünyayı gezen kadın!
-Cüvap versene!
Verecek cevabım var ancak sana göre cüvabım yok ki!
-Tamam anne, yeter!
-Ben senin için diyorum kızım.
Benim için diyorsun hep; ama diyemiyorum.
- Hadi, geç kaldık.
-…
-Şu yüzüne gözüne bi bak, ağladın mı?
      Ne münasebet, güldüm. Kahkaha attım halime. Ne kadar mutluyum. Allah canımı alsın da kurtulayım!
-Yok bi şey hadi gidelim.
         Saniye: Ufak tefek boyu,  başını yarıca örtmüş, kırmızı botu, mantoyla mont arası giysisi, hafif kilosu, beyaz teninin öfkeden kızaran haliyle, zemherinin soğu değil yüreğinin ızdırabıyla titreyen, yaşıyla genç kız, çilesiyle ihtiyar kadın.
- Şu herifin burnu ne kadar büyük?
-Halangil gelirse bir şey deme.
-…
-Boşanırsın!
-…
-Çocuğa ben bakarım.
         Bakmazsın. Yalan söyleme! Bana bakmıyorsun sabiye, p.. diyorsun, bakmazsın! Allah sana muhtaç etmesin.
- Sıra az kaldı birazdan gireceğiz.
- Ben de geleyim mi?
- Yok ben girerim.
-İyi olacaksın kızım, merak etme.
Olmayacağım. Biliyorum. Hissediyorum. Ben Ayşe’mi düşünüyorum.
-…
-Ne oldu, doktor ne dedi?
- Yok bişey anne, ilaç verdi.
- Demedim mi?
           Evet her şeyi sen dersin zaten. Ama yalan ve yanlıştır. Duymak ister misin? Kan kanseri olduğumu kemoterapiye ihtiyacım olduğunu ve ilaçların yediğim ekmek ve peynirden birkaç yüz kat pahalı olduğunu babam almaya kalksa bile güç yetiremeyeceğini, kocam olacak adamın bu haberle hemen evlenecek kız bakmaya başlayacağını duymak ister misin? En önemlisi Ayşe’min yetim kalacağını ben kendime söyleyebilir miyim?
***
           Annesizlik ve nihayetinde yurt. Sığınma yeri, devletin çocuklara uzattığı şefkat eli. Dün gibi sanki ilk günü; ama yıllar geçmiş. Sanki bir rüya.
          Ayşe yurtta son yılını, on sekiz yaşını geçireceği yeni odasına taşınmıştı. Yeni yatağından baktığında karşı caddeyi görebiliyordu. Cadde değildi onun için anlam ifade eden, arabalar, insanlar, simitçi yani hareketlilikti ve buradan kulağı tırmalama derecesini kaybetmiş belki fısıltı dahi sayılabilecek ancak gerçek hayatta gürültü olarak tanımlanan sesti. Annesi gibi. İnsanlara haykırırken fısıldadığı zannedilen annesi gibi!
-Anne, zamanı delip geçen o ses benim kulaklarımı sağır edercesine şiddetliyken nasıl oldu da o zaman en yakınların tarafından duyulmadı. Kaç yüz defa daha bu ve buna benzer soruyu sorup hep aynı cevabı vereceğim?
- Onlar sağırdılar. Gözleri kör, kalpleri taş…
          Genç kız olmanın verdiği duygu yoğunluğuyla da daha fazla düşünüyor, kah ağlıyor kah öfkesinden deliye dönüyordu Ayşe. Dilinden dua niteliğinde dökülen şu sözler bir teselli makamıydı sanki onun için:
Bir yıldız kaydı rüyamda,
Işığı hala gözlerimi kamaştırır.
Bir güz gecesi ağladı sema,
Yüreğimi hala dolup taşırır.

Rabbim duama icabet edensin,
Beni en iyi bilen sensin,
Affınla Annem taltif edilsin
Vuslatımı yakın kıl,
Bu derdim dinsin. (Amin)
        Anneannesi öleli az bir zaman olmuştu. Ayşe ne üzülmüş ne de yokluğunu hissetmişti onun. Hissettiği tek şey, artık hesap verecek olmasının garip duygusuydu. Ama annesi hep içinde hep gözünün önündeydi özellikle, son el sallaması. Annesi Ayşe’ye el sallayarak vedalaştı. Ama o bu vedayı kabul etmedi.
-Anne, her duamda, her hüznümde, her gözyaşımda sen varsın. Var olan sensin bak, anne. Yokluğun yok. Elini öpmeyi, beni öpmeni özledim Anne. Seni özledim. Eksikliğin bir kara delik, her an büyüyor. Gönül sızım, kalp ağrım oldu yüreğim dayanmıyor. Yıldızlar kadar uzak, uyku kadar yakın, ölüm kadar gerçeksin. Anne! Beni bekle, çok bekletirsem özür dilerim.                                                                                                                                            







                                                                                    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder