Bu Blogda Ara

6 Ocak 2012 Cuma

arkadaşımın şeyhi

 

*
17 Nisan / akşam


Aslında doğru söylüyor arkadaşımın şeyhi. Diyor ki; "Burada olup biteni dışarıyla paylaşmak şık değil."

Katılmamak elde değil bu söze. Fakat doğru dikte edilmediği kanaatindeyim. Hem, doğru anlaşılmamış, hem de yönlendirme farklı.

Öyle bir psikolojideydim ki... Bir yanlış anlaşılma olduğunu söyledim. Düşündüm de söyledim. Yoksa düşünmeden, gelişigüzel sarfedilmiş bir söz değil söylediklerim. O an için büründüğüm psikolojinin kahramanı kim olursa olsun, benim gibi düşünür ve aynı sözleri söylerdi;

Evet şık değil, böyle şeyler yazmak, durup dururken neden? Bu yazılanların öncesi ve sonrası yok. Şimdi neden, damdan düşer gibi yazılıyor bunlar. Arkadaşım haklı. Haklı çünkü neden ileride değil de şimdi. Daha bir sürü yıllar yok değil (var demek istedim) önümüzde. İşte o yılların birinde yazılabilirdi, tabi ömür kifayet ederse- bunlar.

Yanlış anlaşılma oldu. Yazılanlardan madem o anlam çıkıyor; özür dilemeyi bir şeref bilirim.
Acaba böyle mi dedim? Böyle demesem de buna benzer sözler söylemem gerekiyordu, bunu anladım. Bilmiyorum inandırıcı oldum mu? İnandırıcı olmasam da söyledim işte. Öte yandan ben inandırıcı olduğumu farzederek (farzederek mi desem, varsayarak mı?) sarfettim bu sözleri.

Bu beyandan sonra bir başka yazı (diyelim ki özür yazısı) hazırlamayı teklif ettim. Arkadaşımın verdiği cevap doğruydu: "Dallandırmayalım."

Bu sözden sonra, bu konuyu unutmak daha güzel olur.


Öğleden sonra

Tanıyormuyuz /Varmı, kelimelerinin tahlili gerekti bana. Bir yazar bu şekilde yazmıştı bir dergide, ya da istemdışı böyle çıkmıştı yazı. Konuyu, değişik okullardan, öğrenciler ile paylaştım. Bu kelimelerin tahlili nasıl olacak diye. Beni tatmin etmedi o öğrencilerin açıklamaları. Sırada fen lisesi kaçkını öğrenci vardı . O, bu iki kelimeyi ele aldı.

"Tanıyormuyuz, kelime değil bir soru cümlesidir, dedi. Soru ekinden sonrası ayrılacak ve sonuna soru işareti konacak. Tanıyor muyuz? Şeklinde olacak. Varmı; kelimesine gelince, soru eki ayrılacak, sonuna nokta değil, soru imi (işareti ) konacak. Var mı? şeklinde yazılacak .

Öğrencinin ilginç sözleri asıl bundan sonra başlamıştı. Gözlüğünü çıkardı, masaya bıraktı, gözlerini ovdu ve masumluk kisvesinden sıyrılarak hiç tahmin edemediğim bir kisveye büründü.

"Siz," dedi bana, "yazar geçinirsiniz, dil bilgisini bilmezsiniz. Gururunuz; lütfetip bir bilene sorup doğruyu öğrenmenize mani olur."

Ona, "bunları zaten biliyordum, seni deneme babından sordum," diyemedim. "Bu kelimeler bana ait değil", diyemedim.

18 Nisan / gece

Hafif yağan bir yağmur var. Pencereden elimi uzattım. (Bu, benim huyumdur, güzel bir alışkanlık olduğunu sanıyorum.) Camı açınca ceketsiz bedenime bir soğuk hücum etti. Maksadım: Yağmur damlalarının elime düşmesiydi. Düştü de. Rahatladım. Bu hareketi bir sayfa Kur'an okumuş gibi değerli buluyorum. Doğrusunu, İrfan hocaya sorarım. Acaba yanlış mı biliyorum. Derken yağmuru şiddetlenmiş buluyor ve mabede gitme isteğimden vaz geçiyorum.

K.Maraş'a yağmur düştüğünde, ben Çukurova' yı düşünürüm. Adana'da ki arkadaşım Mehmet Ali'yi telefonla ararım. "Sizin oralara yağmur yağıyor mu? derim. Oralara yağmasa aç kalacakmışız gibi gelir bana.
-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder